23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 29 Ekim bugün hala özgür yaşayabiliyor olmamızın belirleyici noktalarıdır. O nedenle de bu günler, milli bayram olarak kutlanmaktadır.
Şimdi sizleri 1. Dünya harbi sonrasına götürmek istiyorum. 1914 yılında patlayan 1. Dünya Savaşına İttifak Devletleri bloğunda katılan Osmanlı İmparatorluğu, İttifak Devletlerinin savaşı kaybetmesi ile Osmanlı İmparatorluğu parçalanıyor ve toprakları kazanan devletler tarafından paylaşılıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu’na imzalatılan SEVR Antlaşması ile de Güneydoğu Anadolu ile Akdeniz Bölgesi İtalyan ve Fransızlar tarafından paylaşılırken, Sakarya ve Polatlı hattından başlayarak tüm Ege Bölgesi Yunanlılar tarafından işgal edilmişti.
İstanbul ve Boğazlar ile doğal olarak Padişah ve Hilafet İngilizlerin kontrolü altındadır.
Doğu Karadeniz ile Anadolu Bölgesi Ruslarla onların kontrolü altında ki Ermeniler tarafından işgal edilmiş, Samsun Limanı da bölgede ki azınlıkları korumak adına İngilizlerin denetimi altındadır.
Türklere, Ankara (Ki, Ankara dahi işgal tehdidi altındadır.) Konya, Kayseri, Sivas ve Çorum ile çerçevelenebilecek, deniz ulaşımı bulunmayan dar bir alana sıkıştırılmış, adeta kendi topraklarında esaret hayatı yaşamaya mahkûm edilmişti.
İşte yukarıda ki tarihler, bu işgale isyan eden Mustafa Kemal Paşa ve dava arkadaşlarının Anadolu’nun umudunu yitirerek kaderine razı olmuş insanları ile başlattıkları Kurtuluş Savaşının zaferle sonlanacak evrelerini simgeleyen tarihlerdir.
Şimdi Kurtuluş Savaşı’nı ve Mustafa Kemal Paşa’yı yok sayarak o günlere dönüp Sevr’in yırtılıp atılmadığı ve Anadolu’nun ortasına sıkıştırılmış bir Türkiye gerçeğini düşünür müsünüz?
***************************************
Bugün işte bu sürecin zaferle noktalanan 30 Ağustos Zaferi’nin 96.yıl dönümüdür.
30 Ağustos, Sevr’i yırtıp atarak işgal güçlerini Lozan Antlaşmasını imzalamaya mecbur eden bir büyük savaşla Anadolu’nun işgal güçlerinden temizlendiği sürecin noktalandığı tarihtir.
Son yıllarda bu milli bayramların anlamsız bir şekilde önemsizleştirilmeye çalışılması sonucu, önceki yıllarda yapılan coşkulu törenler giderek unutulmaya başladı.
Neyse ki, bu topraklarda hala özgürce yaşayabilmemizin değerini bilen büyük bir kesim, milli bayramları anlamına yakışır bir şekilde kutlamayı sürdürüyor.
Milli bayramların değer ve anlamını bilen bu kesim sokaklara dökülerek, fener alayları düzenleyerek ve Anıt Kabir’i hınca hınç doldurarak bizlere bu topraklarda özgürce yaşamamızı sağlayan Büyük Önder Mustafa Kemal, silah arkadaşları ve kanları ile Anadolu’yu sulayan şehitlerimize olan saygı ve sevgilerini sunmayı sürdürüyorlar.
Milli bayramlarımız bir başka kutlama ile önemsizleştirmeye çalışılmaktadır. Bu, tarikatlara gösterilen hoşgörü, hatta verilen destekler sonucu bu ülkeyi ele geçirmeye çalışan “Fetö dinci terör örgütünün” kalkıştığı darbenin halkımızın kahraman çıkışı ile önlendiği 15 Temmuz kutlamalarıdır.
15 Temmuz kutlaması, artık her milli olay ve milli bayramların adeta önüne geçirilmektedir.
**********************************
Milli bayramların önemini azaltma çabalarının altında yatan bir başka büyük neden de, aşağıda detayları ile anlatacağım ve son yıllarda sayıları giderek artan bir kesimde oluşan veya oluşturulmaya çalışılan yanlış bir öğretinin giderek yaygınlaşmaya başlamasıdır.
Bu öğreti, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’nı kaybeden tarafta yer alarak parçalanması ve tarihe gömülmesinin faturasını, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına çıkartılmaya çalışılması ve bu yönde oluşturulan algıdır.
İş öylesine yanlış bir taraflara savrulmaya başlamıştır ki, bir kesimde Osmanlı’yı Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının yıktığı inancı dahi yaygınlaşmaya başlamıştır.
Bu nasıl olmuştur? Bu ülke de bu insanlar hangi eğitim ile bu sonuca kapılmıştır? Bunların ciddi bir şekilde sorgulanması, daha da önemlisi eğitim sistemimizin, laik ve çağdaş bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçeklerine göre sil baştan yeniden programlanması gereklidir.
Yapılacak en önemli işlerin başında da Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm yönleri ve gerçekleri ile topluma anlatılması gelmektedir.
Neden? Üç kıtaya yayılacak kadar büyüyen bir imparatorluk yenileşme ve çağdaşlaşma çabalarına uzak kalmıştır?
Neden? Avrupa hızla çağdaşlaşır ve sanayi devrimine geçerken Osmanlı İmparatorluğu bilim, eğitim ve kültürel gelişimin uzağında durmuştur?
Neden? Osmanlı matbaayı dahi Avrupa’dan 150 sene sonra halkına sunabilmiştir?
Neden? Osmanlı Devleti, Anadolu Türklerini askere ihtiyacı olduğunda ve sadece savaş zamanları hatırlamış ve diğer zamanlarda onları 2. Sınıf vatandaşı olarak görmüştür?
Neden? Osmanlı Devleti tüm Türklerin de yer aldığı bir devlet olmak yerine, bir hanedanın devleti olarak devam etmiştir?
Neden? Osmanlı Hanedanın da yabancı eşlerden olan çocukların veliaht olabilmesi için Türk eşlerinden olan çocukları öldürülmüş veya sürgüne gönderilerek zindanlarda ölüme terk edilmiştir?
Neden? Bir tanesi hariç diğer tüm padişahların öne çıkardıkları ve yönetimde söz sahibi yaptıkları eşleri, yabacı devşirme eşleridir?
Bu nedenlerle, daha onlarca sorunun sorulabileceği Osmanlı gerçeği tüm yönleri ile masaya yatırılmalıdır? 03.09.2018
NOT: Yazımın 2. Bölümünü yarın bu köşede okuyabilirsiniz.